Eski Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, İran’ın nükleer programına yönlendirilmekte olan 30 milyar dolarlık bir yatırım hakkında sert açıklamalarda bulundu. Trump, bu yatırımı 'son derece tehlikeli' olarak nitelendirirken, ABD'nin ulusal güvenliğini tehdit eden bu tür adımların kabul edilemez olduğunu vurguladı. İran’ın nükleer faaliyetlerine karşı sert bir duruş sergileyen Trump, yeni Biden yönetimini de hedef alarak, 'Hükümetimizin bu meselede zayıf bir tavır sergilemesine kesinlikle izin veremeyiz' dedi.
Trump, yaptığı açıklamalarda İran’ın nükleer silah kapasitelerini artıracak bu tür yatırımları bir an önce durdurmanın zaruri olduğunu belirtti. "İran, bu parayı hem halkını hem de dünya üzerindeki tehditlerini artırmak için kullanacak” diyen Trump, bu durumun global güvenliği tehlikeye atacağına dikkat çekti. Eski başkan, "Biden yönetimi bu tür büyük miktardaki yatırımın önünü açarak, İran’a büyük bir cesaret veriyor" ifadelerini kullandı. İran’ın atılımlarının yalnızca Ortadoğu’yu değil, Dünya’nın dört bir yanını tehlikeye atabileceği konusunda uyarılarda bulundu.
Trump, Obama yönetiminin 2015 yılında İran ile yaptığı nükleer anlaşmayı ve sonrasında gelen yaptırımları hatırlatarak, şu anki yönetimin bu anlaşmaya dönüş yapmasını eleştirdi. “Bu anlaşma, İran’a daha fazla güç ve etki kazandırmaktan başka bir işe yaramadı. Ancak biz, doğru politikalarla bu durumu engelleyebiliriz” dedi. Trump’ın, Biden yönetimine yönelik eleştirileri, özellikle seçim döneminde İran konusunda tutum almayan Demokrat Parti’ye yönelik eleştirileriyle iç içe geçiyor. Söz konusu yatırımların durdurulması için mecliste ve halk arasında bir konsensüs oluşturulması gerektiğini savunan Trump, “Halkımızın güvenliği ve refahı her şeyden önce gelmeli” şeklinde konuştu.
Sonuç olarak, Trump’ın bu sert tepkisi, yalnızca mevcut hükümetin dış politikası üzerine değil, aynı zamanda ABD’nin uluslararası itibarını koruma çabasıyla da doğrudan alakalı. İran’ın nükleer programına yapılacak olan yatırımların karşısında durmanın ve diplomatik yollarla çözüm aramanın Türkiye’nin de dahil olduğu birçok ülke için kritik bir öneme sahip olduğu her gün daha fazla dile getiriliyor.